İbrahim Kararoğlu Röportajı – Eyübüm Dergisi

Eyüp bir çok sanatçıyı,bilim adamını düşünürü bünyesinde barındırmış ve barındırmaya devam eden bir belde. Biz de “eyübüm” dergisi olarak bu değerleri elimizden geldiğince siz kıymetli Eyüplüler ile buluşturmaya çalışıyoruz.

Bu sayımızda günümüz kuşağın kıymetli müzik adamlarından İbrahim KARAROĞLU’nu konuk ettik.

-Hocam bize kendinizden ve sanat geçmişinizden bahseder misiniz?

-Eyüp’te doğdum, Eyüp’te büyüdüm. İstanbullu ve Eyüplü olmanın sanatsal nimetlerinden azami derecede faydalanmaya çalıştım. Binlerce yıllık geçmişiyle bize kalan bu kültür mirasının içinden beslendim. Camiler, tekkeler, türbeler, kubbeler, mezartaşları,ezanlar,salalar,mahalleler,taş oymalı çeşmeler ruhumu eğitti benim. Ve bu biriken olgular kendini musiki sanatında ifade etmeyi tercih etti bende veya öyle istenildi.

On yaşında ud aşkı düştü içime. Ailece zor günler geçirdiğimiz dönemlerde validem bana ilk udumu hediye etti. Bu kırık dökük eski ud beklide hayatımda olacak en anlamlı ve karşılıksız dostluk hediyesiydi. Kısa bir süre sonra Eyüp Musiki Cemiyetine devam etmeye başladım. O dönemlerde büyük üstad  Süheyla altmışdört ve Necdet Dönmez ‘den ud ve şan dersleri aldım. Bu esnada beni hayatım boyunca eğiten ve ebediyete kadar eğiteceğine inandığım bir kapı olan Türk Tasavvuf Musikisini Araştırma ve Yaşatma Vakfına gönül bağıyla bağlandım. Burada Hakan ALVAN, Veysel DALSALDI gibi isimlerle birlikte, bu gönül bahçesinin bülbülü hafız,mevlidhan,şair,ressam,hattat,sahaf,esnaf, Osmanlı bakiyyesi  bir çok hocamın, ağabeyimin ve kardeşlerimin güzelliklerinden istifade ettim.Burada gelenek, sanat ve insan olma adına çok şeyler öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum.

Daha sonra konservatuar yıllarım başladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Müzik Teorileri Anabilim dalında lisans eğitimimi tamamladım. Okul bana gelenek ile geleceği yorumlama hususunda büyük şeyler kattı. Genç ömrüme yurt içi ve yurt dışında sayısız konser ve dört yüzü aşkın ud öğrencisi ile çalışma imkânını sığdırdım. Halen hocalarımdan aldığım birikimlerimi talebelerimle paylaşmaya ve iyi bir Türk Müziği icracısı olmaya gayret gösteriyorum.

-Hocam geleneği takip etmeye çalışan bir icracı olarak gelenek ve sanatı nasıl yorumluyorsunuz?

eyubum_ibrahim_kararoglu_2-Gelenek geçmiş ile günümüzün bağıdır. Yola gelenek ile çıkılınca yalnızlık duygusu azalır. Hayat ile baş ederken yada edemezken, geleneğin verdikleri ile kişi kendinden öncekilerin yaptıkları, düşündükleri, aldıkları sonuçlar ile yan yollara fazla sapmadan hedeflerine yaklaşabilir, varabilir, elde ettiklerini koruyabilir. Geçmişte bizden önce yaşanılan bir çok deneyim ile oluşan güzelliği arayış macerası günümüze bir çok sanatsal hazineyi miras bırakmıştır. Modern felsefenin temelinde yatan geleneği reddetme olgusu bu binyıllardır biriken mirastan mahrum kalmanın ortaya koyulan her şeyde yaşanmışlık ve alışılmışlık öğelerinin rahat geçişlerini eksik tuttuğundan insan tabiatıyla çok fazla örtüşmeyen ve ruha genellikle sıkıntı veren ürünlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Geleneğe bağlılık sanatta her zaman kolay kabullenilecek ve zevk alınacak oluşumları beraberinde getirir.  Bu sebeple sanatsal zekâmızı işletirken daima gelenekle düşünmek bizleri günümüzdeki yaşama daha güzel şeyler katma yolunda büyük ölçüde faydalar sağlayacaktır. Unutmamak gerekir ki şu anı yaşamak bize geçtiğimiz zamanların mirasıdır. Bu zaman bağı yaşanabilirliği ve kabul görülebilmeyi her fiiliyat içinde mümkün kılar.

-Sizce iyi bir talebe olmanın sırrı nedir?

-Bir şeyi öğrenme arzusunu güdüleyen merak tanrının mahlukata vermiş olduğu en kıymetli nimetlerinden birisidir.Yaşam sürdüren görünür yada görünmez bütün eşya güzeli arar ve güzele meyleder. Güzeli bulabilmenin tek yolu ise bilimdir. Bilmek veya bilmeyi arzulamak yani taleb etmek fiili talebe olabilmenin yani güzellikleri bilmeyi taleb etmenin başlangıcıdır. Talebe taleb eden demektir. Ancak şu var ki bir sanatı tam manasıyla kavrayabilmek, eski tabirle hallenebilmek için taleb etmek ve heveslenmek yetmez. Bunun için birde derdine düşmek yani sevdalanmak gerekir. Bir kişi bir şey için sevdalanır ise onun için fedakarlık gösterir. Bu fedakarlık ne kadar artarsa sevdalandığı şey ona güzelliklerini açar ona en mahrem şeylerini verir.İşte iyi bir talebe olabilmenin birinci şartı taleb ettiği şeyin sevdalısı olmaktır. Bu sevgi ona çalışma ve mükemmele yaklaşma azmi verir.

-Peki iyi bir hoca nasıl olmalıdır?

-Çok uzun izah gerektiren bu soruya kısaca yanıt vermeye çalışayım.Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğim sözü bilginin sahipsizliğini anlatan en güzel tespitlerden birisidir.İnsan bilgisi arttıkça ne kadar az şey bildiğinin ve bilginin gerçek sahibi karşısındaki acizliğinin farkına varır. İnsana öğretilen bilgileri sahiplenmeyip cömertçe paylaşması öğretmek mesleğinin edebidir. Ancak bu bilgiler talebe ile zamanında ve kontrollü olarak paylaşılmalıdır. Öğretmek mesleği talebe ile muhabbeti en samimi bir o kadarda tatlı sert seviyede yürütebilmeyi gerektirir. Hoca deneyimlerini ve hayat tecrübesini talebeye aktarır. Sanatı ve bilimi nasıl okuyacağını, hayatı nasıl algılayacağını öğretir. Talebe hocasından sanatındaki tavrı ile birlikte hayatı okumadaki tavrı da meşk eder. İyi bir hoca olmak bu gerilimi talebe ile arasında sürekli canlı tutmaktan geçer. Tavır denilen kavram üzerinde çok durulması düşünülmesi gereken bir olgudur.

-Klasik Türk Müziğinin şu an ki ve gelecekte ki durumunu nasıl buluyorsunuz?

-Genel  görüşün aksine çok parlak buluyorum. Genel düşünceler bu müziğin Türkiye’de ki dinlenme oranıyla ölçülür. Ancak benim bir müzik adamı olarak bu kadar dar bir evrenleme ile olaya bakmam hata olur. Klasik sanatlardan haz alabilmek belli bir kültürel seviye ile gerçekleşen bir olgu. Dünyanın hiçbir yerinde bir ülke nüfusunun bütünü klasik müzik dinlemez. Bu genellikle yüzde on ila on beşler ile sınırlıdır. Türkiye’de de bu oran aşağı yukarı aynıdır. İcra açısından gerçekten çok önemli saz sanatçıları yetişti ve yetişiyor. Genç nesilden birçok insan klasik formda besteler yaparak kalıcı ve güzel eserler ortaya koyuyor. Ses kayıt imkânları, arşivleme ve arşivlere ulaşma imkânları çok gelişti ve her gün yeni eserler paylaşılıyor, araştırılıyor. Müzikoloji adına okullar birçok öğrenci yetiştiriyor. Bu arkadaşlar başarılı çalışmalara imza atıyor. Yani kısacası benim gördüğüm durum gerçekten şu an ve gelecek için çok parlak ve daha da iyi olacağına inanıyorum.

-Peki, Türkiye’de bu sanatın eğitimi konusunda düşünceleriniz nelerdir?

-İşte bu konuda çok iç açıcı şeyler söyleyemiyorum. Türkiye’de gözle görülür şekilde klasik sanatlara ilgi var.Her ilçede en az beş adet hat,tezhip,ney,kursu açılıyor. Bu kurslar ilk iki ay dolup taşıyor. Özellikle enstrüman kursları ilk iki aydan sonra bir veya iki kişi ile dönemi tamamlıyor. Sorun öğrencide mi evet. Sorun hocada mı? Yine evet. Bu iki taraflı sıkıntı sanat eğitiminin önemini anlayamamaktan ve kavratamamaktan geçiyor. Çünkü maalesef ki bu özelliklere sahip vasıflı hocalar çok az. Bu alt yapısız yatay büyüme içinde insanlar ne yazık ki meseleyi bir boş vakit uğraşı olarak görmekten öteye geçiremiyor. Az önce de söylediğim gibi sanat , taleb etmek ve bu yolda çok uzun ve disiplinli bir eğitim gerektiriyor.  Şunu da belirtmek gerekir ki kesinlikle herkesin yapabileceği bir şey değil. Özel yetenek ve zekâ gerektiriyor. Bir hocam bu işe çocuk büyütmek ile eşit derdi. Gerçektende bir insanı büyütmek ve eğitmek ne kadar zor, yavaş ve fedakârlık gerektiren bir şey ise sanat eğitimi de o denli fedakârlıklar istiyor. Kurs merkezlerinde ki yönetici arkadaşlarımıza da seçtiği eğitimcilere özen gösterme konusunda büyük görevler düşüyor. Şunu unutmamak gerekir ki bir enstrümanı iyi çalabilmek iyi bir eğitmen olabilmek anlamına gelmiyor.

-Ud sanatçısı Ersin ERSAVAŞ ile birlikteliğiniz olan “UDÜET” isimli bir grubunuz var bu grupla büyük başarılara imza attınız bize biraz UDÜET ten bahseder misiniz?

-İki aynı enstrümanın bir araya gelmesiyle yapılan müzikler hele enstrüman perdesiz ise genellikle müzik açısından hayal kırıklığıyla sonuçlanan durumlar ortaya çıkarır.  Hele enstrüman ud gibi icrası zor orta ve zayıf tonlu sınıfta ise bu durum iyice zorlaşır.Bizim Ersin ile yıllardır süren bir dostluğumuz var. Okul yıllarında aynı hocalarla ud çalıştık, aynı pınarlardan beslendik. Ama her müzisyenin müzikteki duygu çalkantıları farklıdır. Biz bunu aynı enstrümanda birleştirelim dedik. Ersin akor ve akumpanik özellikleriyle ud sazının sınırlarını gerçekten zorlayabilen bir müzisyen bu altlapı mantığyla melodiyi iki ud da buluşturduk. Ortaya güzel bir müzik çıktığına inanıyoruz. İleride udüet ile alakalı bazı düşüncelerimiz var bu çalışmaları bir albümde toparlamak gibi. Bu müzik macerası ikimizide gerçekten heyecanlandırıyor. Güzel şeyler olacağını umuyoruz.

-Başka dünya müzikleriyle ilgileniyor musunuz?

-Ben sıkı bir Avrupa klasik müziği takipçisiyim. Erken baroktan romantik döneme kadar bana hitap eden yelpazeyi elimden geldiğince ve zevkle dinliyorum. Bir Chopin hayranıyım. Piyano müziğinden çok fazlaca zevk alıyorum. Konservatuar yıllarında Başta Sayın Dr. Nail YAVUZOĞLU olmak üzere bize Avrupa müziğini sevdiren, dinleme ve algılama kabiliyeti aşılayan hocalarımız oldu. Onlardan gerçekten çok şeyler öğrendik.

Bundan başka yunan ve rebet müziğini beğenerek takip ediyorum. Bu konuda bazı derleme ve araştırmalarım mevcut.  Çok üzerine düşemesem de buzuki enstrümanıyla ilgileniyorum. Bir dönem buzukinin Türkiye’de ki usta ismi Orhan OSMAN ile buzuki çalışma fırsatı buldum. Bu coğrafyanın farklı tınılarını bünyesinde barındıran bu güzel ve sıcak müzik gerçekten beni hayata bağlıyor.

-Hocam gerçekten vaktinizi dolu dolu yaşayan bir insansınız. Müzikten arta kalan vaktiniz oluyor mu? Oluyorsa neler yapıyorsunuz?

-Derslerim, öğrencilerim ve sahne çalışmalarımdan arta kalan vakitlerim genelde geceler oluyor.Ben gece uyumayı pek seven bir insan değilim. Gecelerimi okuyarak, araştırma yaparak geçiriyorum. Evimin arka balkonunda küçük bir atölyem var uzun gecelerde bazen burada vasıflı malzemelerden kuyum ve takılar tasarlayıp yapıyorum. İçinde yaşanmışlık olan belli felsefesi olan her şey ilgimi çekiyor diyebilirim. Bunun haricinde her sanatçı gibi ehli keyif bir insanım. Eski İstanbul adamlarıyla kahve tütün muhabbeti yapmak hoşuma gidiyor. Bazen Eyüp’te bazen İstanbul un muhtelif tarihi mekânlarında buluşup hoş vakit geçiriyoruz. Böyle vadeler doluyor…

-Yediden yetmişe her yaştan öğrencileriniz ve takipçileriniz var. Son olarak onlara ve bize neler söylemek istersiniz?

-Öncelikle size, “Eyübüm” dergisine teşekkürlerimi sunuyorum. Benim bir Eyüp’lü olarak nadiren ve beğeniyle takip ettiğim süreli yayınlardan olan bu dergiyi çok çok daha güzel yerlerde görmekten mutluluk duyacağımı belirtmek isterim.

Sanatın güzelliklerini paylaştığım sevgili talebelerime de acizane tavsiyem güzeli aramak yolunda çıktıkları bu uzun meşakkatli ama bir o kadar kutsal ve güzel yolda hiç durmadan çalışmaları dini,dili,siyaseti,mezhebi,memleketi ,kini,nefreti ve bilcümle etiketleri bir kenara bırakıp sanatın güzelliklerinin insanlarda nasıl bir muhteşem kıyafete büründüğünün farkında olmaya çalışmalarıdır.

Leave a Comment